İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Yönetim Jargonu | Napolyon Ve Talleyrand

1789 yılı dünyada yeni bir devrim ateşinin başladığı noktaydı. Bu ateşin ilk kıvılcımı Fransa’da çakılmış, ayaklanmalar sonucu kral devrilmiş, halk egemenliğe el koymuş ve yakılan ateş uzun süre sönmemişti. İşte bu ateşin yarattığı sis içinden, Fransa tarihinin en önemli iki büyük şahsiyeti ortaya çıkmıştı. Fransa tarihinin şüphesiz ki en bilinen lideri İmparator Napolyon ve soylu bir geçmişi, otorite ve entrikayı yönetmesiyle güç savaşlarında fark yaratmış, dış işleri bakanı Mösyö Tayrelland. Fransa’nın bu iki figürü yönetim biçimlerini kalem ve kılıçtan almış ve yönetim biliminde fark yaratmıştı.

İki Farklı Hayat İki Farklı Karakter

Talleyrand

Napolyon Korsika’lı köylü bir aileden gelen ve topçu subayı olarak çıktığı askerlik hayatına devrim sırasındaki otorite boşluğundan yararlanarak Fransız imparatorluğuna kadar yükselen bir askerdi.  Talleyrand’a göre oldukça sert bir mizacı vardı. Talleyrand ise aristokrat bir ailede doğmuş, zarafeti ve ince detaylara ödünsüz özen göstermesiyle herkes tarafından beğenilen bir soyluydu. Napolyon bu özellikleri nedeniyle onca zıt fikirlerine rağmen Tayrelland’ı yanından ayırmazdı. Napolyon Talleyrand’da kendinde olan eksikleri görmüş ve onu yanında tutmuştu. İktidarı devam ederken ondan çok şey öğrenmiş ve soylu olarak doğmasa dahi soylu gibi davranmayı öğrenmişti.

Napolyon’nu Yönetim Jargonu

Fransız Devrim Birliklerinin 15 yıl içerisinde Avrupa’nın büyük bölümünü işgal etmesinde şüphesiz ki aslan payı, Napolyon’nun savaş ile ilgili görüşlerindeki başarıydı. Napolyon, savaşta önemli olanın teorinin kendisinden çok uygulamadaki başarıdan kaynaklandığını savunmaktaydı. Uygulamanın ise sadece yaşanarak öğrenilebileceğini ve sezgisel olduğunu iddia etmekteydi. Bu sebeple askerlerin köylü milis gruplar yerine mesleki bir görev olarak yapacak kişilere ihtiyaç duyuyordu.

Napolyon Savaşı

Genel stratejiye basitti. Düşmandan sayıca üstün olmanın savaşı kazanmak için gereken kilit unsur olarak görüyordu. Uygulama konusundaki başarısını ise savaşta stratejik ve matematiksel olarak ne kadar dezavantajlı bir konumda olsa bile durumu tersine çevirmeyi başarmasıyla ve elinde bulunan gücü doğru yönetmesiyle göstermişti.

Karşısında bulunan düşmanın tüm ordularını yok etmenin sadece askeri değil siyasi olarak da elini güçlendireceğinin farkındaydı. Politik zaferin masaya oturmadan savaş alanında kazanılması taraftarıydı.  Politik ve askeri yetkilerin tek bir elde olması onu uygulama konusunda çabuk davranmasını sağlamıştı. Cesareti ve atılganlığı ile Avrupa içerisinde korkunun yeni adı olmakla kalmamış ulusu ve askerine de büyük özgüven vermiştir. Hızlı sonuç almak istemesinin bir diğer nedeni ise düşman ile çok savaşmasının düşmana kendi savaş sanatını ögrettiğini düşünmesiydi.

Talleyrand’dan farklı olarak Napolyon diplomasi değil savaş yanlısıydı. Talleyrand ise ordunun güçlü olduğu yıllarda etkisiz kalsa da zayıf olduğu yıllarda diplomasideki etkinliğini gösterecekti.

Sürgüne Giden Yol

Avrupa kıtasında büyük bir hakimiyet kuran Napolyon’un gücü zamanla azalacak ve kontrolü kaybedecekti. Talleyrand dış işleri bakanı olduğu sırada Napolyon’un ülkesini uçurum kenarına getirdiğinin farkındaydı. İmparatoru yerinden etmenin zamanı geldiğinde doğrudan Napolyon’a cephe almak oldukça hatalı bir sonuç olurdu. Onu devirmek için suç ortağı olarak bir zamanlar kendisine bile suikast düzenlemiş polis şefi Joseph Fouche’yi seçti. Fouche ve Talleyrand ne kadar anlaşamasalar da bu ortaklık sonuçlarını verdi ve Napolyon için toplumda bir muhalefet oluşmaya başladı. Napolyon bir süre sonra kendisini aslanların önüne atanın Talleyrand olduğunu öğrenecek, onu herkes içinde aşağılayacak ancak idam etmeyecektir. İktidarını ise düşmanları Fransa içlerine kadar girdiğinde kaybedecek ve Elba adasına sürgüne gönderilecekti.

-Son Yüz Gün

1814 Viyana kongresinde Avrupa sınırları yeniden çiziliyor ve galip devletler yıkılmış Fransa’dan payına düşeni istiyordu. Napolyon ise Elba adasında sürgündeydi. Kaçışı mümkün olmayan bir adada bulunmasına karşın aslanları kafeste tutulamazdı. Nitekim öyle de oldu ve Napolyon, kimsenin bilmediği bir yardımıyla Elba adasından çıkarıldı. Bu olay Avrupa’da tekrar korku iklimini egemen kıldı. Herkes Napolyon’un nerede olduğunu merak ederken o, küçük bir askeri birlikle Paris’e yürüyordu. Askerler karşılarında görkemli imparatorlarını görünce taraf değiştirdiler. Paris adeta kurtarıcısıyla buluşmuştu. Napolyon bu sefer eskisinde daha çok daha güçlüydü.

Fakat birkaç ay sonra Napolyon, Waterloo savaşında ağır bir yenilgi alacaktı. Bu olay sonucunda ise Afrika kıyılarında artık kaçamayacağı bir adaya sürülecek ve orada dünyaya gözlerini yumacaktı.

Waterloo

Ancak bütün bu olaylar yaşanırken aslında gizemli kaçış hikayesi altında Talleyrand olduğu söylenir. Napolyon’nun Avrupa’ya yakın olması onu her zaman tedirgin etmişti. Elba adasına sürgün edilmesine karşı çıkmıştı. Bu sebeple Napolyon’nun çıkmasına yardım etmiş ve ebedi olarak uzaklaştırılmasını sağlamıştı.

-İki Farklı Yol

Talleyrand bir soylu olmasına karşı sıklıkla halka karışır ve onları dinlerdi. Sınırları içerisinde kalan statik soylulardan farklı olarak Talleyrand, içerisinde yaşadığı dünyayı anlamış ve onu yönetmeyi öğrenmişti.  Napolyon’nun strajesinden farklı olarak karşısındaki gücü kendi gücünü ile değil, başka bir gücü kullanarak yenmeyi öneriyordu.  Kendisine düşman ve rakip olanlarla uzlaşmaktan kaçınmazdı.

Napolyon ise savaşı iyi yönetmesine karşın karşısına bulunan güçlerin sayıca üstün olması yada az sayıda bir gücün koalisyon oluşturmasına karşı bir çözüm üretemiyordu. Diplomasi onun için ikinci planda kalıyordu. Fakat her ikisi de uyguladıkları yönetim biçimiyle olağanüstü başarılı olmuş, uyguladıkları yöntemler kendilerinden sonra da varlığını devam ettirmişti.

“Seninle aynı fikirde olmadıklarını söyleyenlerden korkma, seninle aynı fikirde olmayıp bunu söyleyecek cesareti olmayanlardan kork.”

Napolyon Bonepart
Paylaş
Show Buttons
Hide Buttons